- a) Nefret Suçu Nedir?
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına (AGİT) göre “Bir şahsa veya mülküne karşı işlenen herhangi bir suçun kaynağı, o kimsenin ırkı, rengi, etnik kökeni ya da uyruğu, dini, cinsiyeti veya cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği, yaşı, fiziksel veya zihinsel engelleri yahut buna benzer bir durum ile ilgili ise , bu suç nefret suçudur.”
Bir kişinin kimleri kurbanı olarak seçeceği konusunda, tanımlanabilir bir gruba karşı olan ön yargısının ırk, din, etnik/milli köken, cinsiyet, cinsel yönelim, engellilik durumu ve yaşları gibi nedenlerle karar verici unsur olduğu durumdur. Beslenen önyargı yüzünden kişilere ve/veya mülklerine karşı işlenen suçlara “nefret suçu” adı verilmektedir. Daha genel ifadeyle nefret suçu; ötekinin gerçek ya da varsayılan nitelikleri nedeniyle uğramış olduğu her türlü zarardır . yani, mağdurun şahsının değil, temsil ettiği varsayılan niteliklerinin cezalandırıldığı durumdur.
Nefret suçları şu şekillerde işlenebilir: Sözlü taciz, tehdit edici davranışlar, nefretli konuşma, ad veya lakap takmak, postayla veya e-postayla rahatsız etmek, telefonla rahatsız etmek, mesajla rahatsız etmek, duvar yazısı, fiziksel saldırı, grupça saldırı, soygun, hırsızlık, gasp, taciz, tecavüz, sarkıntılık, gözdağı verme, şiddet, aile içi şiddet, kundakçılık veya diğer herhangi bir şekilde hasar verme.
Ülkenin Ceza Kanununda tanımlanan bir suç olup olmadığına bakılmaksızın mağdurların kendilerini önyargı veya nefret ile algılandıklarını hissettikleri her türlü olay nefrete dayalı bir olaydır. Dışa vurumları ise Ceza Kanununda suç olarak tanımlanan fiziksel saldırı, saldırı tehditleri, mülkiyete zarar verme, taciz, yazılı veya sözlü kötü davranış, nefret içerikli ve saldırgan duvar yazıları, gözdağı veren değişik davranışlar, kabadayılık ve incitici şakalar gibi davranışlarda görülebilir. Şüphesiz bu hareket ve davranış alışkanlıklarının ortaya çıkmasında çok ciddi tarihi, düşünsel nedenler ve bu nedenlerle bağlantılı aile, okul, şehir ve ülke iletişim araçlarından edinilen eğitim süreçleri etkili ve önemli olmaktadır.
- b) Tarihi Gelişimi
İlk olarak 1969 yılında “önyargı yasaları” olarak ABD’de kavramlaştırılan nefret suçları daha sonraki yıllarda ırk, din ve köken kavramlarını içerecek şekilde 1980’lerde ABD’de kabul edilmiş, zamanla Avrupa’lı devletlere de yayılmıştır.
ABD’de nefret yasalarının yürürlüğe konmasının ve nefret suçlarının en ağır şekilde cezalandırılmasının başlıca nedeni ABD’nin etnik, dini, kültürel olarak farklı topluluklardan oluşmasıdır. Bir göçmen ülkesi olan ve ABD’li üst kimliği oluşturarak toplum içi uzlaşmayı ve düzeni sağlamaya çalışan ABD’nin başını ağrıtan başlıca sorun ülkedeki ırkçılık ve ayrımcılıktır. Şüphesiz çok farklı ülkeden, etnik yapıdan, din ve mezheplerden gelen göçmenlerce kurulan ABD’de bu suçun öncelikle tespit edilip uygulanmaya konulmak istenmesi ülke içinde korunmak istenen haklar açısından anlamlı ve önemlidir.
Nefret yasaları 1990’larda cinsel suçları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Avrupa ülkeleri mevzuatlarında da kendisine yer bulmuştur. Başta yerli haklarının, daha sonraki
kölelik uygulamasına bağlı olarak siyah haklarının, günümüzde ise daha çok göçmen ve vatandaşlık haklarının tartışıldığı ve bu tartışmadan beslenen sivil haklar mücadelesinin ve kazanımlarının muhafaza edilmesi şüphesiz hem ABD hem de dünya ülkeleri açısından son derece önemlidir. 1990’lı yıllardan itibaren, cinsiyet ve cinsel yönelim temelinde gerçekleştirilen saldırıların da bu kapsama alınması ile tarihi süreç nefret suçları ile mücadelede önemli bir evreye ulaşmıştır. Avrupa’da ve örneğin Almanya’da ise 2001 yılından bu yana “siyasi motifli suç” olarak kabul edilen bu kapsamdaki suçlar için daha çok “önyargı suçları” tanımlaması kullanılmaktadır.
c)Nefret Suçu Mağdurları
Nefret suçu mağdurları siyasi ve toplumsal yapıya ve zamana göre değişiklik gösterebilir, ancak hemen her toplumda kadınlar, eşcinseller ve esmer vatandaş olarak adlandırdığımız çingeneler bu suçun ortak mağdurları olarak ifade edilebilir. Cinsel, dinsel, etnik, siyasi, felsefi, sınıfsal ve benzeri nitelikleri dolayısı ile bir azınlık oluşturan hemen herkes nefret suçu mağduru olabilir. Bu bağlamda Türkiye’de Kürtler, Ermeniler, Yezidiler, Aleviler, Hıristiyanlar, Yahudiler, Cinsel yönelimi farklı olanlar.. nefret suçu mağduru olabilirken; Almanya’da Türkler, Müslümanlar, Yahudiler bu suçun mağduru olabilmektedir.
Türkiye’de işlenen nefret suçlarına örnekler vermeden önce dünyada yaşatılan nefret suçu örneklerini kısaca inceleyelim. 16 Kasım 2009 tarihinde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Demokratik Kuruluşlar ve İnsan Hakları Ofisi, “AGİT Bölgesinde Nefret Suçları: Olaylar ve Tepkiler” konulu 2008 Yıllık Raporu’na göre, nefret suçları pek çok AGİT ülkesinde önemli bir sorun olmaya devam ederek gözdağı, tehdit, vandalizm, saldırı, kundaklama ve cinayet dahil olmak üzere daha birçok şekilde nefret suçları ile ilgili olaylar pekçok AGİT ülkesinde yaşanıyor. Demokratik Kuruluşlar ve İnsan Hakları Ofisi, raporunda ırkçı ve yabancı düşmanı suçlar, Roma ve Sintilere karşı suçlar ve olaylar, anti-Semitist suçlar, Müslümanlara karşı suçlar, Hristiyanlara ve diğer dinlere mensup kişilere karşı suçlar ve diğer gruplara karşı suçlar olmak üzere farklı kategorilerde AGİT alanında yaşanan nefret
Türkiye’de yaşatılmak zorunda bırakılan nefret suçlarını dile getirecek olursak; dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda giderek yükselen ırkçılık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanan “nefret suçları”nda bir artış görülmektedir. Bir sonraki konu başlığında daha detaylı inceleyeceğimiz üzere Türk mevzuatında yer alan Anayasa ve kanun maddelerine rağmen, şu ana kadar hiç kimse ırkçılık veya ayrımcılık yaptığı ya da nefret suçu işlediği için yargılanmamıştır. Bu suçtan yargılananların hemen hepsi, birkaç istisna hariç, Türkiye’de ırkçılık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanan “nefret suçların”a muhalefet eden yazarlar, akademisyenler, insan hakları savunucuları olmuştur. Hepsinden önemlisi son yıllarda yaşanan sorun sadece yasaların uygulanma biçimi değildir. Sorun toplumsal bir sorun olarak cereyan etmektedir.
Türkiye 2006 yılının başından itibaren etnik ya da dini azınlıklara, cinsel yönelimi ve toplumsal cinsiyet kimliği farklı olan kişilere yönelik bir dizi cinayete ev sahipliği yapmış bulunmaktadır. Siyasi görüşleri farklı olan gruplara yönelik linç girişimleri ve siyasetçiler tarafından nefret söyleminin kullanımı, sorunun görünen bir başka boyutunu teşkil etmektedir.
Türkiye’de AGİT raporlarına yansıyan pek çok nefret suçu bulunmasına rağmen Türk devleti tarafından söz konusu suçlar takip edilmemekte, araştırılmamaktadır. Nefret suçlarının varlığı konusunda devletin hiçbir kurumunda resmi bir veri bulunmamaktadır. Türkiye’de nefret suçlarının önlenmesi için gerekli kurumlar oluşturulmamış, bu konuda herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Dahası nefret suçlarına herhangi bir cezai yaptırım öngören yasal düzenlemeler Türkiye’de mevcut değildir. Bunun sonucu olarak da nefret suçları ve doğal olarak nefret propagandası cezasız kalmaktadır.
Türkiye’de nefret suçlarına ilişkin herhangi bir veri tabanı bulunmadığı gibi sorunu tanımlayan herhangi bir yasal önlem de bulunmamaktadır. Mevcut verilerden ve basına yansıyan haliyle Türkiye’de nefret suçlarının beş farklı kategoride toplandığını söylemek mümkündür. Aşağıda söz konusu kategorilere denk düşen bazı örnekleri görmek mümkündür:
Kronolojik olarak bazı örnekler :
1-) Farklı etnik, dini gruplar ve azınlıklara yönelik nefret suçları
1 Nisan 2005: Ankara’da bulunan Uluslararası Protestan Kilisesi “Türkiye İntikam Tugayı” imzalı mektupla tehdit edildi ve ardından molotof kokteyli atılarak yakılmak istendi.
5 Şubat 2006: Trabzon’daki Santa Maria İtalyan Kilisesi Rahibi Andrea SANTORO 16 yaşındaki O.A. tarafından silahla vurularak öldürüldü.
19 Ocak 2007: Hrant DİNK genel yayın yönetmeni olduğu Agos Gazetesi önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
18 Nisan 2007: Malatya’da Zirve Yayınevi çalışanı üç kişi “İncil dağıttıkları” gerekçesiyle boğazları kesilerek öldürüldü.
18 Nisan 2007 tarihinde Malatya’da Zirve Yayınevi çalışanı üç kişinin “İncil dağıttıkları gerekçesiyle boğazlarının kesilerek öldürülmelerinin ardından Ankara Kurtuluş Kilisesi Pastörü İhsan ÖZBEK şunları söyleyerek nefretin boyutunu anlatıyordu “Malatya’daki olayın ardından sokakta bizi tanıyan insanlar, elleriyle boğaz kesme işareti yapıyorlar.”
17 Ağustos 2007: Diyarbakır Protestan Kilisesi’ni ateşe verdiği iddia edilen Oktay BİÇİCİ hakkında dava açıldı. Oktay BİÇİCİ aynı Kilise’nin Pastörü Ahmet GÜVENER’e yönelik saldırı hazırlığında olduğu gerekçesiyle tutuklanmış, bir hafta sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır.
17 Aralık 2007: İzmir Bayraklı’daki Saint Antuan Kilisesi Rahibi Adriano FRANCHİNİ Ramazan BAY tarafından bıçaklandı.
28 Kasım 2007: Mardin Midyat’ta Mor Yakup Manastırı Rahibi Edip Daniel SAVCI kaçırıldı.
30 Aralık 2007: Antalya Kilisesi Papazı Ramazan ARKAN’ı öldürmek üzere Antalya’ya gelen 22 yaşındaki M.T. yakalandı.